Sırt Çantası

 

Gün doğumuyla sokaklara dökülen neşeli seslerin arasına karıştı. Etrafta ona bakan kimse olmadığını bilmenin rahatlığıyla gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Henüz 9 yaşındaydı fakat gözlerine uzun süre bakan biri onun aslında 9 yaşında olmadığını düşünebilirdi. Saçları koyu kahveydi, kolları kırılacak gibi incecikti. Ayakları sanki uzun süredir taşıdığı yüklerden yorulmuş gibi yere sürtünerek ilerliyordu. Üzerinde forması, sırtında çantasıyla okula giden sıradan bir çocuktu.

Tam okula varmak üzereyken sırt çantasından bir ses duydu. Sanki çantasında bir şeyler kırılıp büyük bir gürültü koparmıştı. Çevredeki kimse duymamıştı bu sesi, yalnızca çocuk bu kadar gürültülü bir kırılışla ürpermişti. Cam kırığının sırtına battığını hissetti ama çantasında kitaptan başka bir şey olmadığına da son derece emindi.  Durup yol kenarına geçti, kaldırıma oturup çantayı açmak için önüne aldı. Elleri titreyerek çantanın ağzını açtı. Gözleri kocaman açılmıştı, çünkü çantanın içinde dün akşam kırılan yemek tabakları vardı. Tıpkı yerde durdukları gibi çantasının içinde öylece duruyorlardı. Dün akşam evde korkuyla masanın altına saklandığında yere düştüklerine şahit olduğu çiçek desenli o tabaklar şimdi çantasındaydı. Çantayı hızla yere atıp ayağa kalktı, alnından terler süzülüyordu. Etrafta pek kimse kalmamıştı.  Çocuk çantaya birkaç adım yaklaştı. Açılmış ağzından içindeki kitapları görünce rahatlayarak tekrar eline aldı. Kafasında düşünceler dönmeye başladı. Az  evvel tabakları gördüğüne emindi. Şimdi nereye gitmişlerdi?

Derin bir nefes alıp içinde sadece kitaplar olan çantasını sırtına taktı. Okul yoluna doğru birkaç adım daha attıktan sonra keskin bir çığlık duydu. Sıçrayarak durup etrafına baktı. Kimsecikler yoktu. Eliyle kalbini yoklayıp kendini sakinleştirdikten sonra yürümeye devam etti. Fakat çığlığı tekrar duydu, adeta ensesindeydi. Küçük çocuk ağlayarak koşmaya başladı, koştukça çığlık sesi onu takip ediyordu. Sonunda soluk soluğa durup yola çöktü. Sırt çantası ağırlaşmıştı. Öyle ağırdı ki artık taşıyamıyordu. Hızlıca sırtından çıkarıp çantanın ağzını açtı, içi kapkaranlıktı. Evleri gibi soğuk, barındırdığı sevgisizliğin ilk bakışta hissedilebileceği kadar kasvetliydi. Çığlık sesi içinden geliyordu. Bu sesi daha fazla duymak istemeyerek elleriyle kulaklarını sıkıca kapattı, tıpkı evdekiler  bağırmaya başladığında yaptığı gibi içinden şarkılar söylemeye başladı. Şarkılar bittiğinde gürültü de bitecekti. Bu hep böyleydi, alışmıştı. Gözlerinden yaşlar süzülürken kimse onu yerden kaldırmaya gelmezdi, tek başına seslerin kesilmesini beklerdi.

Sonra tüm o gürültü bitti, herkes hayatına devam etti. Kimse o çantayı görmedi, hatta o çantadakiler hiç var olmamış gibi yaşandı. Onca kırılan cam, onca duyulan laf öylece o çantanın içinde saklı kaldı. Çocuk büyüdü ama yıllarca kimse bilmeden sırtında o çantayla uyudu, uyandı , yürüdü ve yine bir sabah 50 yaşında gün doğumunda o çantayla beraber öldü. Hayat boyu sırtına yüklenen her şeyi mezara kadar götürdü. Bunu ne onu gömenler görebildi, ne de yükü verenler.

Yorumlar